Header Ads

Breaking News
recent

Dreyfus davası ve turnusol kağıdı


Adalet her zaman doğru kararlar vermeyebilir; bunun gayet normal bir şey gibi algılanma ihtimali olsa da aslında adaletin verdiği yanlış karar, yemeğe yanlışlıkla fazla tuz atmaktan çok daha farklı sonuçlar doğurur. Hatta bazen bu sonuçlar, daha büyük sonuçların ortaya çıkmasına sebep olacak hatalar silsilesinin başlangıcı bile olabilir. 

Buna benzer bir olay, bundan 120 yıl kadar önce Fransa'da yaşanmıştır. Yahudi asıllı bir Fransız olan Topçu Yüzbaşı Afred Dreyfus da bu olayın kahramanı ve kurbanıdır. Olayın şu şekilde gelişir: Bir karşı-casusluk subayı tarafından, Fransız ordusuna ait ağır silahlarla ilgili bilgilerin Alman ordusuna sızdırıldığı tespit edilir. Evinin çöpünde bulunan mektuplardan dolayı şüpheler Alfred Dreyfus üzereinde yoğunlaşır ve kendisi 15 Ekim 1894 yılında  casusuluk suçlamasıyla tutuklanır. 5 Ocak 1895'te ise vatana ihanetten suçlu bulunur ve ömür boyu hapse mahkum edilir. Fransız askeri geleneğine uygun olarak, bir kalabalığın önünde rütbesi geri alınır, üniformasındaki düğmeler ve şeritler sökülür ve kılıcı kırılır. Derdest edilirken bir yandan da  "Ben suçsuzum! Yaşasın Fransa, Yaşasın ordumuz!" diye bağırmaktadır. Bu çırpınışları fayda etmez ve Dreyfus, mahkumiyetini tamamlayacağı Fransız Gine'sindeki Şeytan Adası'na gönderilir.

1896 yılında, tam da bu olay unutulmaya başlamışken, Fransa askeri istihbaratının başında bulunan bir albay, Dreyfus'a atılan casusluk suçunun asıl failinin Ferdinand Walsin Esterhazy adlı bir binbaşı olduğunu ortaya çıkarır. Asıl suçluyu ortaya çıkaran albay, tuhaf bir şekilde Tunus'a bir göreve gönderilerek susturulur. Fakat olay çoktan basına sızmış ve ortalık antisemitizm tartışmalarıyla alevlenmiştir. Asıl casus binbaşı Esterhazy ise kapalı bir duruşmayla aklanır ve ardından İngiltere'ye kaçar. Dreyfus'un suçsuz olduğuna inan ve içinde Emile Zola'nın da bulunduğu entelektüel bir grup bu işin peşini bırakmaz. Dreyfus 1899'da tekrar yargılanır ve tüm deliller lehine olduğu halde aynı iddialardan dolayı tekrar suçlu bulunur. Problem, politik bir adımla çözülür ve Dreyfus, zamanın Fransa başkanı Émile François Loubet tarafından affedilir. Bu noktada bir sıkıntı oluşur: Dreyfus'un resmi affı kabul edebilmesi için üzerine atılı casusluk suçlamalarını kabul etmesi gerekmektedir; bunu yapmazsa Şeytan Adası'na geri dönüp hayatı boyunca orada kalacaktır ve kendisinde bunu yapacak gücü bulamamaktadır. Dreyfus suçlamaları kabul eder ve özgürlüğüne kavuşur.

1906'da kurulan bir komisyon, Dreyfus'u tamamen aklar, Albay rütbesiyle orduya tekrar dönmesine karar verir ve haftasına kendisi şövalye ilan edilir. 1908'de, Zola'nın külleri Panteon'a aktarılırken, Dreyfus da oradadır.

Dreyfus ve davası ile ilgili belgeler torunu tarafından, girişinde Dreyfus'un bir heykeli bulunan Yahudi Sanatı ve Tarihi adlı müzeye bağışlanmış ve bu belgeler günümüzde hala orada sergilenmektedir.

Cemil Meriç, Mağaradakiler adlı kitabında Dreyfus davasını çok farklı bir yere konumlandırır. Dreyfus davası ona göre, bir yanda "topu, tüfeği ve daha önemlisi kutsal kitaplarıyla haksızlık yapan bir devleti", öte yanda "namusu olan ifade özgürlüğünü savunmaya çalışan bir avuç yazarı" temsil etmektedir. Kendi sözleri aşağıdadır.


Entelektüel Kim yahut Tariflerin Alacakaranlığında
Entelektüel, ülkeden ülkeye, yazardan yazara değişen bir mefhum. Her tarif aşağı yukarı, ya bir önyargıya dayanır, ya belli bir döneme. Kelimenin vatanı Fransa. Entelektüel bugünkü mânâsını Dreyfus dâvâsıyla kazanmış.
Toplumu İkiye Ayıran Dâvâ
Dreyfus'ü hatırlarsınız: Casusluk yaptı diye tutuklanan kurmay yüzbaşı. Dünya umumî efkârını yıllarca uğraştıran Dreyfus dâvâsı, Fransız siyasi hayatının en unutulmaz sayılanlarından biri. Bir yanda devlet... Kilisesi, ordusu, genelkurmayı ve bütün saygıdeğer müesseseleri ile Fransa. Ötede adalet ve hakikate susamış bir avuç yazar.
14 Ocak 1893 tarihli L'Aurore gazetesi Entelektüellerin Beyannamesi'ni yayınlar. Kurulu düzene karşı bir savaş ilânıdır beyanname. Gelenekle kalem arasındaki bu savaşın baş kahramanı Zola, çağın en belirgin entelektüel tipi. O tarihten sonra entelektüel, yazı veya söz aracılığı ile toplumun şuurlanmasına yardım eden kişi olur. Yol gösteren, aydınlatan, itham eden kişi. Kelime sol'un bayrağıdır artık.
Sağa Göre Entelektüel
Dreyfus'e karşı olanlar için, Dreyfus'un mahkemesi askeri yargının işiydi. Entelektüeller sanığın suçsuzluğunu haykırırken yetkilerini aşıyorlardı. Sağ, Dreyfus dâvâsından beri entelektüel şüphe ile bakar.

Dreyfus davası aydınlar arasında  çok sık dillendirilen ve kaleme alınan bir olay. Bunun sebebi, olayın destansı ya da masalsı yanlarının olması değil tabii ki; bu olayın bu kadar çok hatırlanmasının asıl sebebi, Dreyfus davasına benzer olayların her çağda sürekli yaşanması ve bu olayların aydınlar için adeta bir turnusol kağıdı görevi görmesidir; kağıdı sıvıya batırıp çıkarırsınız ve kısa bir sürede kağıdın aldığı renge göre sıvının asit mi baz mı olduğunu net olarak anlarsınız.

Dreyfus davası boyunca, boş laflardan uzak ve tarafsız tarihin asla överek hatırlamayacağı, sonsuza kadar kaybolup gidecek, çıkarlarından ve korkudan dolayı iktidar yanlısı, ağızlarından salyalar akarak suçsuz insanların öldürülmesi için çığlıklar atan sıradan halkı bir kenara bırakacak olursak, zamana ve mekana bakmadan aydınların Dreyfus davası bağlamında değerlendirilmesi gerekir. Aydının, ya da kendisini bu sınıfa ait gören kişilerin karşılarına, yaşamları boyunca mutlaka buna benzer olaylar çıkar. Aydının karşısında iki seçenek vardır: ya güçlünün ve zamanının kutsalının yanında durup bu haksızlığı savunmak, ya da haklı olanın yanında durup evrensel hukuku savunmak. İkisinin de sonuçları var. Birinci seçenek günü kurtarır ve kendisini politik güce yaklaştırdığı için "aydının" maddi gücü ve destekçileri artar; kendisine türlü makam ve mevkilerin yolu açılır. İkinci seçeneğin sonu, duruma göre, gözaltılar, işkenceler, aşağılanma ve maddi imkanların elinden alınmasıyla sonuçlanabilir. Fakat, zaman ve ölüm her iki tarafın elinden hem imkanları hem de imkansızlıkları eşit şekilde alacağından, ortada tarihin kullanacağı iki etiket kalacaktır: "gücün yanında durmuş zavallı büyük bir grup" ve  "doğrunun ve haklının yanında durmuş şerefli ama sayısı az insanlar".

No comments:

Powered by Blogger.